Rus Edebiyatı

Sorularınız ve Detaylı Bilgi İçin Whatsapp Numaralarımız: 05336005391 | 05336005388

Acentemize Yapacağınız Vize ve Uçak Bileti Ödemelerinizi Kredi Kartı ile de Yapabilirsiniz.

Rus Edebiyatı

Kaynak: MsXLabs.org & Temel BritannicaRus Edebiyatı, 11. yüzyılda Rusların Hıristiyanlık’ı benimsemesinden sonra yazı­lan yapıtlarla başlar. Doğu Slav toplulukları ilk kez 10. yüzyılın hemen başında Kiev’de merkezi bir yönetim altında bir araya gelmiş­lerdi. Aynı yüzyılın sonlarında Kiev prensi tarafından benimsenen Hıristiyanlık’ın halkın arasında yayılmasıyla okuryazarlık gelişebil­me olanağı buldu. Bu yeni dinle birlikte Rusya’ya Yunanca ya da Slavca dinsel yapıtlar girdi. Yunanca’dan çeviriler yapdmaya başlandı.
Rus edebiyatı 11. yüzyıldan 13. yüzyıl sonlarına kadar uzanan bu ilk döneminde dinin ve dinsel konuların etkisi altında kaldı ve sınırları dince belirlendi. Bu dönemde Hıristiyan dünyasının Bizans ve Roma mer­kezleri arasında ikiye ayrılması ve Rusya’nın Katolik batıya karşı Ortodoks Bizans’ın ya­nında yer alması da onu Latin dünyasından ve kültüründen kopardı.
11. ve 12. yüzyıllarda dinsel yapıtların yanı sıra başka konuları işleyen yapıtlar da yazıl­maya başlandı. Bu tür yapıtlara “İskendername”ler, bir Yahudi tarihçinin “Kudüs’ün Yı­kım Tarihi” adlı yapıtı ile “Kahraman Diogenes’in Yaptıkları” adlı Bizans romanının çevi­risi örnek olarak gösterilebilir.
11. yüzyılın ortalarında çeviri ya da uyarla­maların yanında özgün Rus edebiyatının da ilk ürünleri ortaya çıkmaya başladı. Rus manastır başrahiplerinin yaşamöyküleri bu alandaki ilk önemli adımlardı. Mağaralar Manastırı’nın başrahibi Feodosius’un yaşa­mıyla, öldürülen kardeş prensler “Boris ve Gleb’in Yaşamı” bunların ilk örnekleridir. Ayrıca aynı yüzyılın ilk yıllarında yazılmaya başlanan vakayinameler bu dönemin önemli yapıtlarıdır. 12. yüzyılda rahip Nestor tarafın­dan derlendiği varsayılan “Geçmiş Yılların Öyküsü” adlı vakayiname bu türün en ilginç örneğidir.
O dönemlerde gelişmekte olan bu yazılı edebiyatın yanında sözlü edebiyat da oldukça zengindi. Köylü ozanlarca söylenen kahra­manlık destanları çok yaygındı. Bu destanlar­dan yazıya aktarılan “İgor Alayı Destanı” günümüze kadar ulaşmıştır. Destanda Novgorod Severski Prensi İgor Svyatoslaviç’in Kıp-çaklar’a karşı düzenlediği ve yenilgiyle biten seferi anlatılır.
13. yüzyılda Tatar istilasından sonra bölge­sel konuları işleyen yapıtlar yazılmaya başlan­dı. Bunlardan, Moğollar’ı 14. yüzyılda yenil­giye uğratan Prens Dimitri Donskoy’u öven Zadonşeina adlı yapıt sürmekte olan destan geleneğinin örneklerindendir. Ayrıca, 14. yüzyılda dönemin savaşlarını ve merkezi yö­netim kurma çabalarını anlatan “Mamay Boz­gunu” ile Konstantinopolis’in (bugün İstan­bul) Osmanlılar’ca aîınması ve Bizans’ın yıkıl­ması nedeniyle kaleme alınmış olan “Çargrad’ ın Alınışı” dönemin ilgi çeken yapıtlarıdır.
15. yüzyılın sonlarında Rusya’nın Tatar istilasından kurtulmasıyla başlayan dönemde Moskova siyasal ve kültürel yaşamın merkezi durumuna geldi ve kültürel yaşamda yeniden bir canlanma başladı. 16. yüzyılda ilk matbaa kuruldu ve ilk olarak Apostol adlı kitap basıldı. Bu dönemde Moskova Prensliği’nin siyasal varlığını öne çıkartan yazılar ile dinsel propaganda kitapçıkları egemen durumdaydı. 15. yüzyılın sonunda yazılmış olan, İran ve Hindistan’ı gezen bir tüccarın anlattıkların­dan oluşan “Üç Denizde Yolculuk” adlı gezi kitabı Rus edebiyatında siyasal ve dinsel çevrelerin etkisinden uzak ilk yapıtlarından biridir.
17. yüzyılın başında bu kez de İsveç ve Polonya ordularının işgaline uğrayan Rusya yeniden bir kültürel gerileme sürecine girdi. Ama bu dönemin ardından dindışı öğelerle sözlü halk geleneği öğeleri edebiyata girmeye başladı. Artık dinsel konuların yanı sıra gül­mece ve yergi yapıtları da yazılıyordu. 17. yüzyılın ortalarında başpapaz Avvakum Pet-roviç’in kaleme aldığı ve Rus edebiyatının ilk düzyazı yapıtlarından biri olan Hayatım basıl­dı. Bu sıralarda Moskova’da ilk tiyatro dene­meleri de başlamıştı.Batı Avrupa’nın Etkisi
Çar I. Petro’nun 18. yüzyılda gerçekleştirdiği reformlar eskinin dışa kapalı, dindar Rusya’ sında köklü değişimlere yol açtı. Bu reform­lar sonucu kültür üzerindeki dinsel baskılar önemli ölçüde kalktı. Rus soylular ve aydınlar kendilerine tümüyle yabancı Batı Avrupa kültürüyle tanışma olanağı buldular. Modern Rus edebiyatı da bu reformlardan sonra 18. yüzyılda Klasikçilik ile birlikte başladı. Rus yergi ede­biyatının kurucusu ve dindışı şiirin ilk örnek­lerini veren Antioh Dmitriyeviç Kantemir; ilk büyük dil reformcusu, şair ve bilim adamı Mihail Vasilyeviç Lomonosov; masallar ve yergiler yazan ve yazarlığı meslek olarak seçen ilk Rus soylusu olan, ilk Rus trajedisi Horev’in yazarı Aleksandr Petroviç Sumarokov; geliştirdiği vurgulu hece dizisiyle Rus şiirini yeniden biçimlendiren şair ve filozof Vasili Kirilloviç Trediakovski edebiyattaki bu gelişmenin öncüleri oldular. Rus Klasikçiliği’ nin önde gelen bu adları batı edebiyatının büyük ölçüde etkisi altındaydılar. Ayrıca özellikle 18. yüzyılın en dikkate değer ve özgün Rus şairi Gavrila Romanoviç Derjavin; soyluların kültür alanındaki özenticiliğini alaylı bir dille yeren oyun yazan Deniş İvanoviç Fonvizin dönemin önemli yazarlarındandılar.
18. yüzyılın sonlannda Rusya’da köylü ayaklanmalan Rus edebiyatında siyasal ve duygusal temalan öne çıkardı. Yazarlar yok­sulluk içindeki köylülerin yaşamına, Rusya’da yaygın olan toprak köleliğine ve yarattığı toplumsal ilişkilere ilgi duymaya başladılar. Bunlardan, toprak sahiplerinin köylüleri ez­mesine karşı çıkan ve toplumsal yergileriyle adını duyuran Nikolay İvanoviç Novikov ile Rus edebiyatında devrimci geleneği başlatan Aleksandr Nikolayeviç Radişçev yazdıklarından ötürü II. Katerina tarafından Sibirya’ya sürülmüşlerdi. Radişçev “Petersburg’dan Moskova’ya Bir Seyahat” (1790) adlı yapıtın­da düşsel bir yolculuk çerçevesinde toplumsal adaletsizlik, yoksulluk ve vahşet örneklerini yansıtmıştı.
18. yüzyılın sonlarında Klasikçilik’in aşıl­makta olduğunun ilk işaretlerini duygulu ta­rihsel destanlanyla ünlenen Mihail M. Keras-kov verdi. Avrupa’nın Romantizm öncesi dönemiyle çakışan bu yeni duygusal edebiya­tın önde gelen temsilcisi olan tarihçi ve yazar Nikolay M. Karamzin, kilise Slavca’sını yazı dilinden çıkararak konuşma diline dayanan daha yalın bir edebi üslup yarattı. Şiiri duygunun anlatımı olarak kabul ederek Klasikçi­lik’in aklı ve kuralı öne çıkarmasını eleştirdi. Karamzin’in ünlü “Zavallı Liza” (1792) adlı öyküsü duygusal yaklaşımın ilk örneklerin­dendir. Bu akımın bir başka ünlü adı da şair ve çevirmen Vasili Jukovski’ydi. Eski Yunan, İran ve Hint destanlarından Rusça’ya başarılı çeviriler yapan Jukovski, Alman ve İngiliz edebi akımlarının etkisinde çok güzel yapıtlar kaleme almıştır. Jukovski, ağıt türünde duy­gulu ve ezgili şiirler yazan şair Konstantin Ni­kolayeviç Batyuşkov’la birlikte Puşkin’in ön­cülü sayılır.

Puşkin ve Sonrası
19. yüzyılda Rus edebiyatı en parlak dönemi­ni yaşamıştır. Bu dönemin en büyük adı, Rus ve dünya edebiyatının önemli kilometre taşlarından biri ve tam anlamıyla ilk klasik Rus yazarı olan Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’dir. Avrupa’daki Ro­mantizm hareketinin Rus edebiyatına girme­sini sağlayarak özgün bir Rus Romantizmi yaratan Puşkin, Yevgeni Onegin (1833) adlı ro­manıyla Rus Gerçekçilik Akımı’nı da başlatmış­tır. Puşkin’in ölümü üzerine yazdığı şiirle tanı­nan ve gene onun gibi genç yaşta bir düelloda ölen bir başka Romantik Rus şairi de Mihail Lermontov’dur. Puşkin’in ardılı ve Rus edebi­yatının en önemli şairlerinden biri olan Ler­montov, Zamanımızın Bir Kahramanı (1840) adlı romanı ile kendinden sonraki Rus yazarlar üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Rus edebiyatında felsefi şiirleriyle ünlü Yevgeni Abramoviç Baratinski ve köy yaşamını betimleyen şiirleriyle tanınan Aleksey Vasiliyeviç Koltsov bu dönemin şiir alanında son temsilcile­ridir.
19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Rus edebiyatında Gogol’dan başlayarak roman birincil yeri almaya başladı. Rus edebiyatı dünya ölçeğinde en önemli yapıtlarını roman türünde vermiştir. Romanın böylesi bir geliş­me göstermesinde 1825’te çara karşı girişilen başarısız ayaklanmanın ardından gelen baskı ve teröre dayanan yönetimin de etkisi vardır. Sansür toplumsal sorunların açıkça tartışılma­sına izin vermiyordu. Bu nedenle de reform sorunları, zararsız kabul edilen ve denetim­den kolayca geçebilen edebi yapıtlarda yer alabiliyordu. Böylece tüm düşünsel etkinlik roman türünde yoğunlaştı.
Rus edebiyatında toplumsal konular baş­langıcından beri önemli bir yer tutmuştur. Rus romanında ele alınan siyasal reform sorunu da bu geleneğe bağlı olarak toplumsal bir içerik taşır. Yazarlar yapıtlarında küçük insanları, yoksulları, acı çekenleri, ezilenleri, binbir güçlük içinde yaşama mücadelesi ve­renleri ele almışlardır. Rus romanındaki bir başka önemli konu da dinsel sorunlardır. Birçok yazarın yapıtında dinsel ve toplumsal sorunları birbirinden ayırmak hemen hemen olanaksızdır.
Nikolay Gogol 1836’da sahnelenen Müfettiş adlı oyunuyla adını duyurdu (bak. gogol. nikolay). Gogol’un yaşadığı dönemin yaşam tarzını, yönetimi ve yöneticileri, soyluları sergileyen yapıtları yalnızca Rus edebiyatını değil aynı zamanda Doğu Avrupa edebiyatın­daki kara gülmece anlayışını da etkiledi. Başyapıtı sayılan Ölü Canlafâa (1842) Gogol Rusya’daki sertlik düzeninin ve toplumdaki adaletsizliğin doğurduğu acı gerçekleri yer yer gülünç bir anlatımla dile getirdi. Kendinden sonra gelen yazarları büyük ölçüde etkileyen Gogol, Rus Gerçekçiliği’nin öncülerindendir.
Gogol’un ardılı ve gerçek mirasçısı Fyodor Dostoyevski salt Rus edebiyatının değil dün­yanın en önemli yazarlarından biridir (bak. dostoyevski. Fyodor). Rus toplumundaki sı­radan insanı ele alan Dostoyevski sonraları toplumsal sorunlara yönelmiştir. Dostoyevski yapıtlarında insanın iç dünyasının gizli kalmış yönlerini büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. 19. yüzyılın ortalarına doğru Rus aydınlar, Batıcı­lar ve Slavcılar olarak iki ana akım çevresinde kümelenmişti. Avrupa’nın ilerici düşünceleri­ni Rusya’ya getirmeyi amaçlayan Batıcılar’a karşı Dostoyevski’nin de içinde olduğu Slavcı­lar Rus Ortodoks dinini, su katılmamış Rus yaşamını ve kültürünü yüceltiyorlardı. Dosto-yevski’ye göre çağdaş insan eski insanlardan daha mutsuzdu, çünkü inancını yitirmişti. Yazar Budala (1868-69), Suç ve Ceza (1866) ve Karamazov Kardeşler (1879-80) adlı yapıtlarında bu görüşlerini yansıtır.
19. yüzyılın ortalarında Rusya’da edebiyat siyasal düşüncelerin egemen olduğu bir alana dönüşmüştü. Dostoyevski gibi kilise ve çarlık yönetimi yandaşı yazarların karşısında aydın­lanmayı ve siyasal devrimi savunan yazarlar da vardı. Bunlardan, çağdaş Rus edebiyat eleştirisinin temellerini atan Vissarion Gregoryeviç Belinski edebiyatın, henüz oluşma aşamasında bulunan Rus ulusunun gelişmiş bir uygar toplum durumuna gelmesine adım adım katkıda bulunması gerektiğini savunu­yordu. İlerici düşüncelerin en güçlü savaşçıla­rından Aleksandr İvanoviç Herzen ise köylü­lüğü siyasal yaşamda birincil yere koyan, Rusya’ya özgü bir sosyalizm geliştirmeye ça­lışmaktaydı. Herzen Rus düzyazısının en bü­yük yapıtlarından sayılan “Geçmişim ve Dü-şüncelerim”de (1861-67) yaşamını anlatmış­tır. Genç Rus aydınları üzerinde Nasıl Yap­malı (1863) adlı yapıtıyla son derece etkili olan Nikolay Çernişevski de batılılaşmayı savunan sosyalist yazarlardandı. Bu akımın içinde yer alan Nikolay Dobrolyubov ile Dimitri Pisarev etkileri daha sonraki kuşakla­ra ulaşan eleştirmenlerdi.
Rus aydınlan içinde Batıcılık’ın önde gelen temsilcisi İvan Sergeyeviç Turgenyev’dir. Rus edebiyatında Gerçekçilik Akımı’nın İvan Gonçarov ile birlikte en önemli temsilcilerin­den olan Turgenyev, kuşaklar arasındaki ça-tışmalan ele aldığı Babalar ve Oğullarda (1862) babalannın duyarlılığından uzaklaşan, şiir yerine doğa bilimlerini seçen, uyanık, nesnel, devrimci oğullan ya da bir başka deyişle yeni insanı betimlemiştir. Ama Tur-genyev’in romanında yarattığı bu tip Rus aydınlannca kendilerinin kötü bir kopyası olarak kabul edilmiş ve yazar büyük bir tepkiyle karşılaşmıştır. Rus Gerçekçiliği’nin öbür büyük temsilcisi Gonçarov ise Oblomov (1859) adlı romanındaki kahramanıyla yalnız­ca Rus edebiyatında değil, dünya edebiyatın­da da en başanlı tipleme örneklerinden birini yaratmıştır. Oblomov adındaki bu genç ve cömert soylu, kararsızlığın ve aylaklığın örne­ğidir. 19. yüzyıl Rus toplumunun gericiliğini, uyuşukluğunu ve boşluğunu dile getirdiği kadar, bütün dünyada bu tür insanı simgele­yen “Oblomovluk” terimi bu karakterden türetilmiştir. Fırtına (1829) adlı oyunuyla geniş bir ilgi gören gerçekçi oyun .yazarı Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski ise oyunlarında, romanlarda ele alınmayan toplumsal tabakaları, tüccarları ve kentlileri betimlemiş­tir. Bu dönemde yoksul köy çevrelerinin şairi Nikolay Alekseyeviç Nekrasov, halkçı İvan Saviç Nikitin ile ince ve duyarlı Fyodor İvanoviç Tyutçev gibi şairler de yetişmiştir.
19. yüzyıl Rus edebiyatının en büyük isim­lerinden biri de Lev Tolstoy’dur. Soylu bir aileden gelen kont Tolstoy başyapıtı Savaş ve Barış’ıa (1865-69) Napolyon Savaşları sırasında Rus­ya’nın genel bir görünümünü verirken insa­nın, zamanın, ölümsüz sanılan her şeyin küçüklüğünü, gelip geçiciliğini de anlatır. Anna Karenina (1875-77) Tolstoy’un yaşama daha karamsar baktığı bir başka başyapıtıdır. Yazar yaşlılığında yazdığı Diriliş’te (1899) ise din ve ahlak görüşlerini sergiler.
19.yüzyılın sonuna gelindiğinde Rus edebi­yatı dünya edebiyatı içinde özgün yerini almıştı. 20. yüzyılın başlarını da kapsayan bu yıllarda Rusya’daki baskıcı çarlık yönetiminin doğurduğu karamsar hava edebiyata da yansı­dı. Bu dönemin iki büyük yazarı, ün kazandı­ğı oyunları kadar öykü gibi güç bir edebi türün de en büyük ustalarından olan Anton Pavloviç Çehov ile 1917 Ekim Devrimi’nin hazırlanmasına yapıtlarıyla katkıda bulunan Maksim Gorki’dir. Çehov yapıtlarında, için­de yaşadığı ortamın karamsarlığını yansıtır. Yapıtlarında, beklenmedik büyük olaylar geçmez. Doğalcılık ve Gerçekçilik akımları­nın Rus edebiyatında en önemli temsilcilerinden olan Gorki ise yapıtlarında toplumun en yoksul kesimlerini ele almıştır. 20. yüzyılın başlarında Rusya’da gelişmeye başlayan sos­yalist hareket içinde de yer alan Gorki öykü ve romanların yanı sıra oyunlar da yazdı.
20.yüzyılın başlarında Rus şiiri uzun süren durgunluğundan sıyrılarak en parlak dönemi­ni yaşadı. Sembolist (Simgeci) anlayışın ege­men olduğu bu dönemin şiirinde Vladimir Solovyov, Andrey Beli, Valeri Bryusov ve şiirin­de Toplumsal Gerçekçilik’e de yer veren Aleksandr Blok önde gelen adlardı. Sembo­list anlayışa karşı olan bir başka şairler topluluğu da somutluğu ve kesinliği savunu­yordu. Nikolay Gumilyov, Anna Ahmatova da bu akımın anılmaya değer şairleriydi.

1917 Sonrası Rus Edebiyatı
Rus toplumunda siyasal, ekonomik, toplum­sal değişimi ve yepyeni bir toplum biçimlenmesini beraberinde getiren 1917 Ekim Devri­mi edebiyatı da derinden etkiledi. Devrimin ilk yıllarında edebiyat alanında kendini duyu­ran akım Gelecekçilik’ti. Vladimir Mayakovs-ki ve Velimir Hlebnikov geçmişin tüm edebi­yat değerlerini reddediyorlardı. Bu iki şair edebiyat tekniklerinde devrimcilikle siyasal yaşamda devrimciliği uzlaştırmaya çalışıyor­lardı.
Devrimin ilk yıllarında işçi sınıfı kültürü­nün gelişmesine olanak sağlayacak bir sanatın yaratılması amaçlandı. Bu yıllarda o güne kadar görülmemiş bir sanatsal hareketlilik yaşanmaktaydı. SSCB’nin değişik yörelerin­den ve toplumsal kesimlerinden gelen çok sayıda yeni şair ve yazar edebiyat dünyasına girdi. Yapıtlarında ağırlıklı konu devrimden sonra çıkan iç savaştı. İsaak Babel’in Kızıl Süvariler ı (1926), Aleksandr Fadeyev’in Par­tizanları (1927) bu tür yapıtların önde gelenlerindendir. Bu dönemde devrimci gelişmeye yakınlık duyan, ama onunla düşünsel olarak bütünleşmeyen Konstantin Fedin, Vsevolod İvanov, Boris Pilnyak, Leonid Leonov ve Aleksey Tolstoy gibi yazarlar devrimin en şaşırtıcı ve özgün yönlerini yakalayıp betimle­meye çalıştılar. Nikolay Kuzmin, Mihail Ro-zanov, Leonid Andreyev, Dimitri Merejkovs-ki gibi yazarlarsa devrimin kitleselliğine ve maddeciliğine karşı bireyi önemseyen bir edebiyatı savunmaktaydılar.
Lenin’in ölümünün ardından SSCB’de yö­netimi Stalin’in ele almasıyla birlikte öbür kültür alanlarında olduğu gibi edebiyatta da baskı ve denetim duyulmaya başlandı. Yazarlar ve bağımsız edebiyat çevreleri önce Rus Proleter Yazarlar Birliği, daha sonra Sovyet Yazarlar Birliği içinde toplandılar. Bu dönemde edebiyata Sosyalist Gerçekçilik ya da Toplumcu Gerçekçilik adıyla anılan akım egemendi. Nikolay Ostrovski’nin Ve Çeliğe Su Verildi (1932-34), Fyodor Vasiliyeviç Gladkov’un Çimento (1925) adlı romanları bu akımın en tipik örnekleridir. Mihail Şolohov’un iç savaşı ko­nu alan Ve Durgun Akardı Don (1928-40) adlı romanı ise ülkede oluşturulan bürokratik yönetimi örtük bir biçimde eleştirmekteydi. Bu dönemin öbür yazarları ise, İlya Ehren­burg, Konstantin Simonov, Olga Berggolts ve Vera İnber’di.
II. Dünya Savaşı (1939-45) sırasında propa­ganda amacı güden savaş edebiyatının yanın­da, ulusal direnişte kişisel çabaların katkısını vurgulayan yapıtlar da kaleme alındı. Simonov’un Günler ve Geceler (1944), Silah Arka­daşları (1952), İnsan Asker Doğmaz (1964) adlı romanları savaşı gerçekçi bir üslupla an­latan yapıtlardı. Ayrıca Ahmatova, Nikolay Thinov, Aleksandr Tvardovski gibi şairler de savaş yıllarının kişisel ve ulusal acılarını dile getirdiler.
Stalin’in ölümünden sonra edebiyatın üze­rindeki baskılar da hafiflemeye başladı. Vera Panova’nın “Mevsimler” (1953), Ehrenburg’ un Buzların Çözülüşü (1954) adlı romanları Rus edebiyatındaki yön değişikliğinin ilk be­lirtileriydi. Bu arada daha önce suçlanan Babel gibi yazarlara onurları geri verilmiş, Anna Ahmatova gibi yazarlara yapıtlarını yayımlama hakkı yeniden tanınmıştı. Vera Panova, Viktor Platonoviç Nekrasov, Yuri Pavloviç Kazakov gibi yazarlar ise kuşak çatışmalarını, ahlaksal sorunları konu edinen yapıtlar vermeye başladılar. Ama 1958’de Doktor Jivago (1957) adlı romanıyla Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Boris Pasternak SSCB’de tepkiyle karşılanınca ödülü reddet­mek zorunda kaldı. 1962’de Aleksandr Soljenitsin’in İvan Denisoviç’in Hayatında Bir Gün (1962) adını taşıyan ve Stalin dönemi toplama kamplarını anlatan romanı ülke dışında ya­yımlanınca edebiyata yönetimce gösterilen hoşgörü de sona erdi. Bu dönemde SSCB’nin şiir alanındaki önemli adlan Yevgeni Yevtuşenko, Arşeni Tarkovski, İosif Brodski, Andrey Voznesenski ve Bella Ahmadulina’ydı

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/dunya-dilleri-ve-edebiyatlari/9366-rus-edebiyati.html#ixzz22FAFh4js

Tags: Rusya Vize , Rusya Vizesi , Rusya Vize İşlemleri , Rusya Turist Vize , Rusya Ticari Vize ,Moskova Vizesi , Moskova Turist Vizesi, Moskova Vize İşlemleri St. Petersburg Vizesi , St Petersburg Vize ,

2022 RUSYA FEDERASYONU VİZE FİYAT LİSTESİ
Turistik Vize – 30 Gün  |1 Giriş | 5 iş  Günü 160.usd
Turistik Vize –  30 Gün  |1 Giriş | 2 iş Günü – exp 240.usd
Ticari Vize    |3 ay –1 Giriş | 7  İş Günü (Davetiyenin sizden gelmesi durumunda) 160.usd
Ticari Vize    |3 ay –1 Giriş | 2 İş Günü (Davetiyenin sizden gelmesi durumunda) 235.usd
Ticari Vize    |3 ay – 2 Giriş | 7 İş Günü (D 205.usd
Ticari Vize    |3 ay – 2 Giriş | 2 Gün 325.usd
Özel Vize      |3 ay – 1 Giriş | 5 Gün 160.usd
Özel Vize      |3 ay – 1 Giriş | 2 Gün 235.usd
Özel Vize      |3 ay – 2 Giriş | 5 Gün 205.usd
Özel Vize      |3 ay – 2 Giriş | 2 Gün 325.usd
İşçi Vizesi     |G90- 1 gİriş | 5 Gün 160.usd
İşçi Vizesi     |G90- 1 gİriş | 2 Gün 235.usd
İşçi Vizesi     |3 Yıl – M | 5 Gün 320.usd
İşçi Vizesi     |3 Yıl – M | 2 Gün 555.usd
Öğrenci  Vizesi |3 ay – 1 Giriş | 5 iş Günü 160.usd
Öğrenci  Vizesi |3 ay – 1 Giriş | 2 iş Günü 235.usd
Ticari Vize | 1 Yıl – Multiple | 7 iş Günü 315.usd
Ticari Vize | 1 Yıl – Multiple | 4 Gün 555.usd
Ticari Vize | 1 Yıl – Multiple | 7 Gün +Davetiye 640.usd
Ticari Vize | 1 Yıl – Multiple | 4 Gün +Davetiye 800.usd
Ticari Vize | 3 Ay 1 Giriş | 5 Gün +Davetiye 300.usd
Ticari Vize |3 Ay  1 Giriş |2 Gün +Davetiye 375.usd

Leave a Comment